Nobel komitesi her kitabı satış rekorları kıran Murakami’ye kayıtsız kalır mı?

Haruki Murakami son kitabıyla da başarıdan başarıya koşuyor. 1Q84 Japonya’da yayımlanır yayımlanmaz tükendi. Ekim ayı sonundaysa İngilizce baskı piyasaya sürüldü. Söylentilere göre yayıncılar İngilizce baskının bir an önce çıkmasını o kadar istemiş ki, iki çevirmenle birden çalışmışlar. Buna rağmen çevirinin iki yıl sürmesi Murakami hayranlarını fazlasıyla sabırsızlandırmış. 

Murakami’nin ünü çoktan Japonya sınırlarını aştı. Adının dünya yazarlarıyla anılması, kendi kimliğini dünya vatandaşı olarak kabul etmesinin bir sonucu mu? Financial Times’ta yer alan habere göre, Japon kültürünü eskiden beri benimsemediğinden söz etmiş Murakami. O kültürde kendini dışlanmış hissettiğini, hep kaçmak istediğini anlatmış. Ailesi sisteme dahil olmasını, bir şirkete girip çalışmasını ve aklı başında bir kızla evlenmesini beklerken o bildiğini yapmış: Önce Tokyo’da bir caz bar işletmiş, ardından en güzel kıyıya, edebiyata sığınmış.

Murakami’nin karakterleri de hiçbir zaman tam anlamıyla Japon olmadı; pizzayı suşiye tercih eden, üstlerinde kimono yerine salça sosuyla lekelenmiş tişörtler olan karakterler yarattı Murakami. Caz dinleyip Amerikan romanları okudular, gençlik anılarındaki en özel yer Beatles’ın “Norwegian Wood” şarkısınındı. Karakterlerin birçoğu yalnızdı, ekonomik rahatlıktan sıkılmış bir halleri vardı. İşte bu yüzden hayatın anlamını arıyorlardı, sekste ve felsefede, hatta Fransız mutfağında.

Bugünse Japonlar, kendi kültürlerine farklı açılardan bakıp görünenin arkasındaki kaotik dünyayı Murakami’nin eserleriyle algılıyor. Kendisinin uzunca süredir Japonya’nın edebiyat ikonu olması bu açıdan oldukça ironik. 1994 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Kenzaburo Oe’den sonra, Nobel komitesinin, her kitabı satış rekorları kıran Murakami’ye ne kadar kayıtsız kalacağı merak konusu. Yazar, 1987 yılında Norwegian Wood’u yayımlayarak edebiyatta kalıcı bir yer edineceğinin işaretini vermişti. On milyondan fazla satan kitabındaki aşk hikayesi, “Kafkaesk” tarzıyla Murakami’yi kısa zamanda ünlendirmişti. 

Murakami 2009 yılında İsrail’in verdiği Kudüs Ödülünü kazandı. Yaptığı konuşma, İsrail’in Filistin’e karşı tutumunun eleştirisi olarak algılandı: “Eğer yüksek, sağlam bir duvar ve ona çarpıp dağılan bir yumurta varsa; duvar ne kadar haklı, yumurta ne kadar haksız olursa olsun, hep yumurtanın yanında yer alacağım. Hepimiz, içinde özel bir ruh taşıyan, ince kabuklu, kırılgan bir yumurtayız, aslında.”

Eserlerinde çizdiği karakterler de buna ne kadar inandığının bir kanıtı olmalı…

Yalın Gündüz

Notos Dergisi, Aralık 2011 – Ocak 2012, 31. Sayı