“Bu müze, şehrimizin oğlu Hesse içindir” sözleriyle tanıtıyor kendini, Almanya’nın güneybatısında küçük bir kasabadaki Hermann Hesse Müzesi. 2 Temmuz 1877’de doğan Hesse, çocukluğunun ve gençliğinin büyük bölümünü Calw kasabasında geçirdi. 1990’da kurulan müzenin dokuz odasında yazarın hayranları için müthiş bir yaşamöyküsü saklı.

Hermann Hesse, oldukça dindar bir aileden geliyor. Anne tarafından büyükbabası uzun yıllar Hindistan’da misyonerlik yapmış. Hermann’ın babası ile birlikte Calw şehrinde bir yayınevi işletmiş. Baba Johannes Hesse’nin de misyonerlik yaptığı ve dinle ilgili yazılar yazdığı biliniyor. Dolayısıyla küçük Hermann’ı erken yaşta Maulbronn Manastırı’na okumaya gönderiyorlar. Ergenlik yıllarının yükünü ve ailevi baskıları üzerinden kolay atamıyor genç Hesse. Bir süre Rems vadisinde psikiyatrik tedavi görüyor. Calw’de ve Tübingen’de küçük işlerde çıraklık yapıyor. İlk romanı Peter Camenzind yayımlanana kadar Basel ve İtalya’da bulunuyor. Birinci eşinden olan üç oğlu, 1904’te taşındığı Konstanz Gölü yakınındaki evde dünyaya geliyor. 1911’de depresyon sorunları yeniden başlıyor. Bu sıralarda Hindistan’a yolculuk ediyor. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması sakin hayatını kökten değiştiriyor. Savaş karşıtı yazıları yayınlanmayınca Emil Sinclair takma adıyla yazıyor ve Demian’ı bastırmak hiç kolay olmuyor. Babasının 1916’daki ölümüyle o yıllarda yaygınlaşan psikanaliz tedavisi görmeye başlıyor.

İlerleyen yıllarda romanları arka arkaya geliyor; Siddhartha, Bozkırkurdu, Narziss ve Goldmund, ve Boncuk Oyunu bugün dünya edebiyatının sayılı eserleri arasında biliniyor. 1946 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alıyor. Dünyada baskısı 90 milyonu aşan kitapları, Türkçe dahil birçok dile çevriliyor. Savaşa ve Nazi Almanyası’na karşı muhalif duruşu nedeniyle 1962’deki ölümünden sonra bile barış hareketlerinin sembolü olarak kalıyor.

Müzeyi gezenlerin, yazarın hayatı ile eserleri arasında özyaşamöyküsel bağlar kurmamaları imkansız. Maulbronn Manastırı, Narziss’in idealizmini yaşadığı sığınağı mıydı? Hindistan’dayken Siddhartha hakkında neler düşündü, neler hissetti? Bozkırkurdu’ndaki Harry Haller, kendi alter egosundan başkası olabilir mi? Bugün bu ufak kasabayı ziyaret ettiklerinde, Hesse severlerin yazara ilham veren yaşam örgüsünü solumaları hala mümkün.

Hesse için Calw, kendi sözleriyle “insanlığın bütün evleri ve kaderinin sembolü”ydü. Öyleyse kasabanın içinden akan ırmak, neden Siddhartha’nın ırmağı olmasın? Kesin olan o ki, Calw’i ve Hermann Hesse Müzesi’ni gezen herkes Siddhartha’nın çok da uzakta olmadığını hissedecek. Irmağın yanı başında Siddhartha’yı düşünerek kendi hayat muhasebesini yapacak. Irmakta gördüğü yüzler, kendi dününün, bugününün ve yarınının yüzleri olacak. Türkiye’ye döndüğündeyse dostlarına, her türlü gizin ırmakta, doğanın döngüsünde saklı olduğunu büyülenmiş gözlerle anlatacak, tabii ki, Hesse’nin sözlerini tekrar ederek: “Her insanın hayatı onu kendisine götüren bir yoldur.